Sorumuzun cevabına geçmeden, ‘dijital hurafe’ ifadesine kısa bir açıklık getirelim. Zaman zaman sosyal medya plaformlarında viral olmuş kimi içerikler karşımıza çıkıyor. Bu içerikler, çok sayıda kullanıcı tarafından paylaşılıyor, beğeniliyor ve kullancılar bu içeriklerin iddia ettiği ‘pratik bilgiye’ güveniyor ve inanıyor. Örneğin bir ara Facebook hesaplarında sıkça karşılaştığımız bir metne göre, o metni paylaşan kullancıların Facebook algoritmasını aşacağı ve farklı paylaşımları rahatlıkla görebileceği iddia edilmişti. Facebook’un paylaşılan içerikleri kısıtlı sayıda takipçiye gösterdiği elbette bir sır değil, fakat bunu değiştirebilmenin yöntemi, kaynağı belli olmayan, iddiası doğrulanmayan bir metni paylaşmaktan geçmiyor. O yüzden bu tür viral olmuş bilgi ve paylaşımları ‘dijital hurafe’ olarak tanımlayı tercih ediyoruz.
Şimdi sorumuzun cevabına gelirsek, aslında sosyal medyanın çalışma mantığını az çok bilenler için cevap oldukça basit. Herhangi bir sosyal medya platformunun algoritmasını değiştirmeniz mümkün değil, dolayısıyla Facebook’un kullandığı algoritmayı da aşmanız veya değiştirmeniz mümkün değil. Fakat Facebook kullanım alışkanlığınızı değiştirerek daha çok görünürlük ve etklileşim sağlayabilmeniz pekala mümkün. Aşağıda buna ilişkin bazı ip uçları bulacaksınız. Bu pratik ip uçlarına geçmeden, önemli bir soruyu daha kısaca ele almakta fayda var.
Facebook Ölüyor mu?
Kimi iddialara göre Facebook artık cazip bir sosyal medya platformu olmaktan çıktı ve miladını doldurdu. Facebook’un kullandığı algoritmanın etkileşimi azaltması, sürekli Facebook reklamları ile karşılaşmak, grup ayarları, sayfa ayarları gibi ayarların artık çok karmaşık bir hale gelmiş olması gibi nedenler Facebook’un cazibesini yitirmesine neden olan bazı faktörler arasında sıralanıyor. Bunun bir sonucu olarak insanların artık Facebook yerine, Instagram, Twitter, TikTok, CloubHouse gibi yeni sosyal medya platformlarını tercih ettiği iddialar arasında. Bu iddiaların kısmen doğruluk payı olmakla birlikte, Facebook’un cazibesini yitirdiği ve miladını doldurduğunu öne sürmek için henüz çok erken. Bugün dünya genelindeki aktif kullanıcı sayısı ile Facebook hala ilk sırada; Instagram, WhatsApp, Messenger gibi uygulamaları bünyesine katarak pazardaki varlığını sürekli güçlendiriyor; Bussiness, Creator, Suite gibi yeni uygulama araçları ile özellikle işletmeler, içerik üreticiler ve sanatçılar için her geçen gün daha da cazip hale geliyor. Kısacası Facebook ne cazibesini yitiriyor ne de ölmek üzere, bilakis “move fast & break things” mottosuyla rakipleri karşısında kendini sürekli büyütmeye devam ediyor.
Algoritma aşılabilir mi?
Algoritmayı aşmak diye bir şey söz konusu değil. Sosyal medya algoritmasının ne olduğu ve nasıl çalıştığını daha önceki yazılarımızda ele almıştık ve bu linkten ulaşabilirsiniz. Sosyal medya algoritmaları, kullanıcılara içeriklerin hangi sırayla gösterileceğini belirleyen karmaşık matematiksel kurallardır. Dolayısıyla bu karmaşık matematiksel kuralları bir programlama yardımıyla kullanıcıların değiştirebilmesi mümkün değil. Aşağıda daha ayrıntılı anlatacağımız gibi, bu matematiksel kurallar iddiaların tersine sosyal medya kullanım deneyimimizi zorlaştıran değil, kolaylaştıran kurallardır. Örneğin Facebook Algoritması olmasaydı her üç saniyede bir haber akışınıza yaklaşık 1500 ileti düşecek ve hızlıca akıp gidecekti. Bu durumda ise neden herşeyi görüyorum diye şikayet edecektiniz. Bir düşünün, gerçekten haber akışınızda bu kadar çok gönderiyi okumak ister miydiniz?
Peki nedir bu Facebook Algoritması? Facebook Algoritması Edge Rank olarak bilinir. Bu algoritma Facebook’taki kullanıcı davranışınızı üç kriter üzerinden analiz eder, sınıflandırır ve ilişkilendirir.
Birinci kriter Affinity (Yatkınlık). Bu kriter, listenizdeki arkadaşlarınızla ne kadar çok etkileşim içinde olduğunuzu, başka deyişle Facebook’ta ne kadar ‘sosyal’ olduğunuzu analiz eder. Örneğin kimi zaman Facebook arkadaşlarınızdan kızıp gücendiğiniz, ‘paylaşımlarımı hiç beğenmiyor’ dediğiniz ve ‘ben de onun paylaşımlarını artık beğenmeyeceğim, yorum yapmayacağım’ dediğiniz durumlarda, affinity kriteri o kişiyle bir etkileşimde olmadığınızı anlayıp, karşılıklı olarak iletilerinizi göstermez. Bunun çözümü ise daha çok sosyal olmaktan, kıskançlık, kızgınlık yapmamaktan geçiyor; beğendiğinizi belli etmekten, karşınızdakine fikrinizi söylemekten, yorumlarınızı yazmaktan geçiyor.
İkinci kriter Weight (Ağırlık). Bu kriter, yapılan paylaşımları ilginçlik ve caziplik açısından analiz eder. Doğal olarak size ilginç ve cazip gelen her içerik, başkaları için aynı ölçüde ilginç ve cazip olmayabilir. O nedenle bu algoritma kimi paylaşım türleri arasında hiyerarşik bir sıralama yaparak bunu kullancılara gösterir. Örneğin bir YouTube veya haber linkini Facebook’ta paylaştığınızda bu linki Facebook çok az sayıda kullanıcıya ulaştırır. Çünkü bu türden (extern link) paylaşımlar, kullanıcıyı Facebook dışında bir platforma yönlendirmekte ve dolayısıyla listenizdeki arkadaşlarınıza bu videoyu gidin başka bir platformda izleyin demiş oluyorsunuz. Bu ise Facebook’un tercih etmediği bir paylaşım biçimi. Yine benzer biçimde görseli olmayan bir metin, ya da metni olmayan bir görsel de aynı muameleye maruz kalır. Farklı sosyal medya platformlarındaki rekabet de içerik türlerinin trafik performansını belirler; örneğin uzunca bir süredir video içerikleri Facebook ve Instagram’da (TikTok rekabeti nedeniyle) daha çok ön plana çıkarılmaktadır.
Üçüncü kriter Time Decay (Zaman Akışı): Tüm sosyal medya platformlarının ortak özelliği, hepsinin birer ‘kara delik’ olmasıdır. Paylaşılan içerikler kalıcı olmakla birlikte bir haber akışında hızlı biçimde geçmişe doğru hareket eder ve gözden kaybolur. Bu nedenle paylaşımlarınız için bir zaman stratejiniz ve bir zaman takviminiz yoksa içerikler takipçilerinize ulaşmadan kara delik tarafından yutulur. Zaman Akışı kriteri, paylaşımlarınızın hangi zaman diliminde paylaşıldığına bakar. Bir bakıma sosyal medyanın primetime özelliğidir. Bu sayede Facebook, kullanıcılardan şunu yapmasını bekler: Aklınıza esen her şeyi, üzerinde düşünülmemiş, tasarlanmamış, görsel içeriklerle zenginleştirilmemiş içerikleri paylaşmak yerine yaratıcı, düşünülmüş ve etkili içerikler paylaşın! Facebook Algoritmasının nasıl çalıştığını şimdi daha iyi gördünüz. Sonuç olarak, algoritmayı değiştiremezsiniz ama doğru çalışmasına katkı sunabilirsiniz. Bunun için ise yapmanız gereken, yukarıdaki üç algoritma kriterine uygun bir sosyal medya kullanım alışkanlığı geliştirebilmeniz, diğer deyişle daha bilinçli sosyal medya kullanıcısı haline gelebilmeniz.